26 yaşındayım, şu ana kadar insanların duygularını anlamaya duyduğum merak, aşkta doğru veya yanlış inanışlarıma ve gurur duygularıma nazaran ağır bastığından, beni reddeden, terk eden veya aldatan bütün kişilerle sonradan hep arkadaş olmuşumdur. Beni 'üzen' bu kişilerle uzun uzun aşktan bahsetmek en büyük zevklerim arasında gelir. Duygularımızı bir kenara bırakıp hislerimizi entelektüelize, kalp kırıklıklarımızı biraz politize ettiğimiz gibi acı çeşitlerini de kategorize ederiz. Ne zaman farklı bir acı çekmeye başlarsam eski göz ağrılarımdan biri hemen "daha neler göreceksin neler" der. Duygularımızdan arınıp eşitlendiğimizde, özünde hiçbirimizin diğerinden üstü olmadığını anlarız. Çünkü hem 26 yaşında bir insan hakları öğrencisi hem de post modern teorilere gönül vermiş zamane insanı olarak şuna inanmam kaçınılmaz değil mi, önce bir oturup karşımızdakini dinlemeliyiz zira etrafımızda ne kadar çok insan varsa, dünyada o kadar çok renk vardır. (Çoğulculuk! Avrupa Konseyi! Farklılık! Şaka şaka.) Neyse, farklı farklı kişilerle bu uzun konuşmalardan çıkardığım şey şu oldu: aşkta acı çeken veya çektiren iki taraf yoktur. Aşkta istisnasız HERKES acı çeker. Çünkü aşk, kendi başına çok üzücü, çok yıpratıcı, çok berbat bir şeydir, bunun istisnası yok gibi bir şeydir. Sadece farklı şekillerde acı çekeriz.
Büyük üstat Madonna'nın da dediği gibi: "Bana de ki, aşk gerçek değildir, sadece yaptığımız bir şeydir." Aşk gerçek olmasa da, acılar gerçektir. 13 yaşında kalbim felaket bir yangın yeri misali yanarken bir büyüğümün sözleri bana ışık tutmuştu: "Rüyanda yangın görürsün, korkuyla uyanırsın, alevler gerçek değildir ama korkun gerçektir." Bu sözler, duygularımı her zaman ciddiye almam için bana bir uyarı niteliğindeydi ve bu tarihten sonra gerçeklikle hiç uğraşmadım. Sadece duygularıma kulak astım ve hatta gerçeklikle uğraşmadığım gibi iyi veya kötüyle de hiç işim olmadı. Çünkü iyi veya kötü denen şeyin gerçek olmadığını biliyordum.
Daha önce dediğim gibi, aşk bir acı tarlası, bir işkence odasıdır ve bu acılardan kurtulmada tarafınızın bir önemi yoktur çünkü acılar çeşit çeşittir. Aşkta en az 100.000 çeşit acı vardır ve insan yaşamı ilerledikçe, kimi zaman bazı acıları kayırarak, ama çoğu zaman farklı farklı türleri deneyimleyerek bir sürü acı çeker. Beyinde acı ve zevk merkezlerinin yakın olduğunu söyleyen sado mazoşistleri haklı çıkarmak için midir bilinmez ama aşk çok berbattır ve Madonna'nın da dediği gibi "yine de bunu yaparız".
Ben de siz okurlarıma aşkta çektiğimiz acı çeşitlerinden bir seçki hazırladım:
1. Reddedilmek
2. Terk edilmek
3. Aldatılmak
4. Çok sevmek ama yine de tam sevememek
5. Vicdan azabı
6. Merhaba hüzün (Françoise Sagan'ın yetişkinliğe geçiş olarak tanımladığı kendini artık pek de sevememe, her şeyi berbat etme hali)
7. Kararsızlık
8. Gönülden bağlı olmak ama kafaca ayrı düşmek
9. Hiç sevmemek ama tutkuyla bağlı olmak
10. Pişmanlık
Hepsi insan için, hepsi bizim için. Şimdi bunları sırasıyla yaşamaya başlayın, sonra insanlardan nefret eden, sadece hayvan veya çocuk seven, kalp kırıklıklarını politize, hislerini entelektüelize, insanları ister istemez kategorize eden, geçmişe bakıp bakıp iç geçiren, buruk insanlar olun benim zavallı, sevgili okurlarım...
Blogu yeni keşfettim. Niye 2014 ten sonra bıraktın yazmayı? 28 ler neden yok. Yaşlanmaklakla ilgili kaygılar ilk defa oluşan kırışıklıklar yaklaşan 30 lar. Tekrar yazmaya başlar mısın şütfen:)
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil